büyük contemporary olmanın küçük tüyoları
Gustave Courbet efsane ressamdır.
Öğütlerle, çileyle geçen tutkulu bir yaşamı vardır.
Paris’te bir halk ayaklanması olur.
Herkes baskıcı Fransız monarşisine yeter demek için omuz omuza vermiş sokaklara dökülmüştür.
Ressam da halkın bir ferdi; O da karışmış mücadelenin içine.
Fakat Courbet herkesten farklı bir şey yapıyor. “Vendome Sütunu” denen bir anıtın yıkımını organize ediyor. Bu Napolyon’un savaş ve zaferlerini simgeleyen bir anıt.
Tavır güzel.
Mükemmel bir sanatçı refleksi.
Sembolleri yıkmak
Aslında tüm mimari yapıların simgesel anlamı var. Bu yapı bir köfteci kulübesi de olabilir, bir sultan köşkü de. Fark etmez.
Yapı varoluşuyla birlikte bu anlamı yüklenir.
Ve bizler de bu anlamları farkında olmadan kodlarız.
Artık bulunduğu arazi ve çevresiyle aslında “biraz” heykeldir. Anlamlarla, duygularla dolu tinsel bir varlıktır.
Sait Toprak’ın resimlerini ilk gördüğümde tam olarak algıladığım bu tinsel varlıktı.
Kurgulanmış çorak araziyi, bazen topografik diyebileceğimiz ayrıntılarla resimliyor.
Ve binalar.
Gizemli oluşlarıyla oldukça merak uyandırıyorlar.
(Arnold Böcklin’in “Ölüler Adası” resmindeki gibi).
Biraz yaşadığı coğrafyadan, biraz hayal ürünü bu evleri saatlerce izlemek istiyor insan.
Sanat dünyamızdaki bunca niteliksiz eserin arasında bana umut veren bir ressam Sait Toprak. Kendisine tüm içtenliğimle başarılar diliyorum.
Hoşçakalın, Kontemporari kalın.
Bülent Aytaç